Biyografisi
Nafi Çil 1939 Nisan’ında Kula’da doğdu. İki yaşındayken ailesinin İzmir’e taşınmasıyla ilk, orta ve lise eğitimini İzmir’de tamamladı. 1957’de İzmir Atatürk Lisesi’ni bitirdikten sonra, 1967’de İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nden (bugün Mimar Sinan Üniversitesi) yüksek mimar olarak mezun oldu. Ortaokul yıllarında Ressam Sadık Renkler’in öğrencisi olarak başlayan resim eğitimine, mimarlık ile diğer sanat dalları eğitimlerinin bir arada olabildiği Akademi ortamında devam etme olanağı buldu. Çocukluğundan beri övülen desen yeteneğini sahiplendi, cesaretlendi. Özellikle, heykel bölümü hocalarından ve Türkiye’de çağdaş heykel sanatının öncülerinden Şadi Çalık’ın yürütücülüğündeki heykel çalışmaları onda iz bıraktı. Bununla birlikte, İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı, Sanatla Teşhis ve Tedavi Laboratuvarı kurucusu ve aynı zamanda ressam olan dayısı Süleyman Velioğlu’nun insan varlığı ile sanatsal yaratıcılık ilişkisine odaklanan kuramsal yaklaşımı, sık sık görüşerek sanat üzerine fikir alış-verişinde bulunmaları nedeniyle onu derinden etkiledi. Velioğlu’nun, sanatsal tüm edimlerin bir düşünsel arka planla etkileşim içinde olması gerektiği fikri ve yaşam pratiği olarak, gününü ikiye bölerek psikiyatri alanındaki akademik çalışmaları ile resim çalışmalarını paralel yürütmesi de ona örnek oldu. Ortaokul yıllarından beri kendini geliştirmeyi hedeflediği resim çalışmalarına da mesai ayırarak var olmaya karar kıldı. 1967 yılında Velioğlu’nun Tangül ve Tamer Akakıncı’yla birlikte kurduğu ve daha sonra Belma Artut, Ulu Sungu ve Güven Zeyrek’in de dahil olduğu Akatünvel sanat grubuna katılarak yaşamını hem mimar hem de ressam olarak sürdürmeye karar verdi.
1969’da, Konak Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) yapılarının inşaatında şantiye mimarı olmak üzere döndüğü İzmir’e yerleşti. Serbest mimarlık pratiğinin yanı sıra, 1970 yılında eşi Özden Çil’le yaşamaya başladıkları Üçkuyular’daki evlerinin bir odasını atölyeye dönüştürerek, düzenli olarak resim yapmaya başladı. 1980’den 2005 yılına kadar Alsancak 1402 sokaktaki Çil Mimarlık Bürosunun bir bölümünü resim atölyesi olarak kullandı ve giderek daha fazla resim yapmaya başladı. Bu büro aynı zamanda pek çok sanatçının düzenli bir araya gelerek yaptıkları işleri ve sanat gündemini tartıştığı bir buluşma noktası oldu. 2006’dan bu yana ise resim çalışmalarına İzmir’in Köprü semti ve Urla’daki atölyelerinde devam etmektedir.
Nafi Çil, ilki 26 Nisan – 4 Mayıs 1971 tarihleri arasında İzmir Fransız Kültür Merkezi’nde olmak üzere bugüne kadar 27 kişisel sergi açmış ve 23 karma sergiye katılmıştır. Özel koleksiyonlarda olan resimlerinin yanı sıra, Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Çağdaş Sanatlar Müzesi, Ege Üniversitesi Kültür Merkezi ve İş Bankası Resim Heykel Müzesi koleksiyonlarında resimleri bulunmaktadır. Kendi sanat anlayışını aktardığı çeşitli kitaplarının yanı sıra, İsmail Tunalı tarafında yazılan ve 1982’de basılan Sanat Ontolojisi Temelinde Yeni Bir Resim Anlayışı başlıklı bir kitapta ilk dönem eserleri yorumlanmıştır.
Nafi Çil, mimarlık ve resim deneyiminde açığa çıkan erken ve önemli etkinin Kula’da geçirdiği yaz tatili dönemleri olduğunu ifade eder. Çocukluk ve ergenlik yaşlarını Kula’da geçirirken, bir Osmanlı kasabasının özgün yapılı çevresinden, doğa ile iç içe yaşantıdan, evlerin yüksek ve kesintisiz avlu duvarlarının koyu renkli taş dokularından etkilenir. Renk dünyasının temelindeki bir unsur olarak, canlı renklere ve geometrik şekil örüntülerine sahip Kula halılarını sayar. Tüm bu öğeler, resimlerinde betimsel bir ifadeden çok, arka planda içselleştirilmiş bir dünyanın soyut dili olarak ortaya çıkar.
Kandinsky’nin “sanat yapıtı yaratmak, dünya yaratmaktır” sözünün, benimsediği temel ontolojik-estetik ilke olduğunu ifade eden Çil, resimlerinde, insan zaman ile kozmik zaman arasındaki derin farkın trajedisini, kendi ölümlülüğünün farkında olmanın iç yakıcılığı ile yaşanan biricik anların coşkusu arasındaki gerilimi görünür kılmaya çalışır. Bu trajedi ve gerilimi, kimi zaman cüretkarca Eros’un dünyasında, kimi zaman taşlaşan hayvan-insan figürlerinde ya da renklerin karşıtlığında dışsallaştırdığı soyutlukta aktarır. Çil, figüratif ile soyut arasında asılı bir arkaizmin zamansızlığında özgün resim diline kavuşur.